Sanırım hayatımla ilgili edindiğim farkındalıkların çoğu son birkaç seneme ait. 30’a bir adım kala geriye dönüp baktığımda kendimdeki değişiklikleri daha çok farkediyorum. Ama bir tanesi var ki o şu ana kadar kazandığım en iyi şey olmalı, ondan bahsetmek istiyorum biraz.
İnsan bir yaşa kadar tilt makinesindeki top gibi sağa sola çarpa çarpa yolunu buluyor. Karşına çıkan engeller ve yönlendirmeler seni bulunduğun noktaya getiren.. Ama bir yerden sonra kendi ağırlığını, ivmeni kazanmış oluyorsun ve artık sadece kendin gibi hareket etmeye başlıyorsun. Bu insanoğlunun yaratılışındaki muhteşem bir detay ve bunun farkına varabildiğim için ne kadar şükretsem az kalacak.
Hayatımın bu döneminde artık çoğu dış etkenden sıyrılarak sadece kendim gibi olmaya, kendim gibi olmayı sevmeye ve kendimi başkalarına olduğum gibi kabul ettirebilmeye başladım.
Bugün artık kim ne der, ne düşünürün bir adım ötesine geçmiş bulunuyorum.
Habersiz dahil edildiğim bir whatsapp grubunda olmak istemiyor muyum? Bir açıklama yapmak zorunda hissetmeden çıkıyorum. Alınan kırılan sebebini bana sorabilir. Zaten durduk yere kimsenin kalbini kırmıyorum.
Fazla naif olmam başıma dert mi açıyor? Belki de gerçekten saflaşıyorumdur bazen. Başıma gelecek olanı beraber sırtlanmayacaksak herkes kendi kendine konuşadursun, ben bildiğimi okuyorum.
Bazen büyük çuvallıyorum. Elime yüzüme bulaştırıyorum. Her yaptığım şey on numara mı olacaktı?
Bencilleşiyorum bazen; en iyisini kendim için istiyorum, talep etmekten çekinmiyorum. Bunun için yapıştırılan etiketler kendilerinde kalabilir, hiç üstüme yapıştırmıyorum.
Çoğu zaman erkenden uyuyorum, evde olmayı seviyorum, bazen asosyallik seviyelerine düşüyorum. Aksi gibi olmak zorunda değilim ki, canım ne isterse onu yapıyorum.
Yakınlık kurmak istediğim kadar yaklaşıyorum. Yanlış anlaşılır korkusuna düşmeden içimden geldiği gibi samimiyet gösteriyorum, istemiyorsam tam bir soğuk nevaleyim. Evet, öyleyim. Nesi var?
Ha bir de, bir kadın olarak maruz kaldığım toplum baskısına içimden bir dolu küfrediyorum, asla boyun eğmiyorum.
Mini etek giydiğimde yargılayan bakışları, “sen böyle üşümüyor musun?” iğnelemelerinin ne anlama geldiğini pekala biliyor ve umursamıyorum. Canım isterse mini giyerim, istemezse topuklarıma kadar giyerim. Bunun hesabını kimseye vermeyeceğim.
Evet yüksek sesle kahkaha atıyorum (because I AM ALIVE), çünkü yaşıyorum.
Evet erkek cinsiyle de aklımdan başka bir şey geçmeden ARKADAŞ olabiliyorum.
Evet canım isterse, istediğim ölçüde flört de ediyorum. Tam olarak kiminle ne yaşamak ve paylaşmak istediysem, onu yaşıyor ve paylaşıyorum.
Evet bekarım, belki de hiç evlenmeyeceğim; belki tanışıp apar topar evlenip çocuk doğuracağım, bilmiyorum.
Evet artık 20’lik genç kız değilim, ben de YAŞLANIYORUM.
Evet içince çok çabuk çarpılıyorum, bazen komik duruma da düşüyorum.
Evet bazen sadece otla besleniyorum, bazen çatlayana kadar yiyorum. Evet ipin ucunu kaçırırsam ben de kilo alıyorum.
Çünkü kanatsız muhteşem bir melek değil, sadece bir insanım.
Karanlık yanlarım da var; gördüm, kabul ettim, barıştım.
Kişiliğimin güzel yanlarına sahip çıktım, haksızlık etmeyi bıraktım.
Kendimi tam ve bütün olarak ele almayı sonunda öğrendim.
Şükürler olsun…
Şarkısı çok eskilerden, tam yerine denk gelenlerden.. Yeniden dinlemek size de çok iyi gelmedi mi??

Yorum Yok